::::GÜLLERİN EFENDİSİ:::.

 
eygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem'e) Mektup - 1 
 

Haddimiz Olmayarak Hoşgörü ve Şefaatlerine Sığınarak

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem'e) Mektup! 

Rahman ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla... 

Bizleri Müslüman olarak yaratan, Peygamber ve Sahabe sevgisiyle donatan; Gül Peygambere gönül vermiş, gönül ehli Müslümanlarla tanıştırıp kaynaştıran, Rabbimize hamd olsun (c.c.)-..

Yoluna kurban olduğumuz, hayatına hayran kaldığımız, her şeyini örnek alma çabasına girdiğimiz, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, O'nun etrafında pervane dönen, Âl ve Ashabına, Etbâına (r.a.) ve onların nurlu ve onurlu yollarını yol edinme gayretinde olanlara da, salât ve selâm olsun. Salât ve selâm olsun...

Bismillah...

Allah'ın adıyla...

Nasıl başlasak bilemiyoruz...

Bütün bedenimiz ve çırpınan yüreğimizle beraber, ellerimiz de titriyor.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e mektup yazmak ha!..

O nerede, biz nerede?

Fakat başladık işte...

Yıllardır bunun hayaliyle ve alt yapısını oluşturmayla geçti günlerimiz.

Senelerdir bunun için çalışıp çabalıyoruz biz!

Peygamber Efendimiz ve sevgili Ashâbıyla aynı frekansta buluşmak için, akıl almaz işlere giriştik.

Hem, öyle bir çağda yaşıyoruz ki, herkes birbirine en modern iletişim araçları ile çeşitli yazılar yazıyor, süslü püslü nice mesajlar gönderiyorlar.

Birbirlerini sevenler, bu yolla yazışıyorlar artık...

Nice zamandır, biz de Peygamber Efendimize yazmak istedik.

Uzun bir düşünce döneminden sonra, ancak şimdi yazma cesareti gösterebildik...

Yazmaya başladık ama, nasıl göndereceğimizi bilemiyoruz.

Hele bir yazalım da, gerisine Allah kerîm.

Yazmasına yazacağız da, ne yazacağız ve ne yüzle yazacağız acaba?

Utandırma Allah'ım!

Utandırma Rabbim!

Peygamber Efendimize yazıyoruz biz...

Utandırma Rabbim.

Utandırma Allahırn!..

O'nun muhabbeti sarıp sarmaladı çünkü bizi...

Ey Peygamber!

Peygamberimiz.

Efendimiz!..

Mektubumuza başlarken, öncelikle kalbî selâm ve sonsuz hasretlerimizle beraber, en derin muhabbetlerimizi iletir, böylesine bir hareketimizden dolayı hoşgörülerine sığınırız.

Şanına layık olmayacak belki ama, Sana yazıyoruz bu mektubu yâ Rasûlallah!

Çünkü seviyoruz Seni ey Can...

Sonsuz muhabbetimizin deryasıyla, Siz değil de, Sen diye hitap edeceğiz.

Tekrar hoşgörü ve şefaatlerine sığınıyoruz ey Can...

Salât ve Selâm olsun Sana ey Gül yüzlü, Gül Peygamber...

Her şey Seninle başlar yâ Rasûlallah ve yine her şey Seninle biter...

Çünkü, her şeyi Allah'tan getiren Sensin.

Çünkü Sen, Allah tarafından "Âlemlere rahmet olarak gönderilen"sin. (Enbiya, 107). Sen Allah'ın Rasûlü'sün...

Her şeyin başında Sen varsın yâ Rasûlallah; her şeyin sonunda da yine Sen...

Çünkü yüce Allah, Senin hakkında şöyle buyurdu;

"...Peygamber size ne verirse onu alın; neden sakındırırsa, ondan da sakının, uzaklasın..." (Haşr, 7).

Her şey Seninle anlam kazanır yâ Rasûlallah; Sensiz ise, anlamlı gibi görünen her şey anlamını yitirir.

Gel ey Can!

Gel ey Nur!

Hayatımıza gel, aşkımıza gel...

Kararmış dünyamıza gel...

Gel ki, aydınlansın her yer

Gel ki, çekip gitsin zulmet.

Gel ey Gül!..

Dikenliklerimize gel.

Gel ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilâsından.

Gel ki, Güle yönelelim biz de.

Gel ey Gül!

Gel artık!..

Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder bize...

Gül, Peygamberdir...

Gülün her yaprağı da bir Sahabe...

Gül, İslâm'dır...

Gül, huzur ve mutluluktur...

Gül kokusu, Peygamber kokusu, dokusu da sevgi ve muhabbettir...

İşte bütün bunlar, bir bütün olarak sadece ve sadece sensin yâ Rasûlallah!..

Öyleyse gel ey Gül!

Gel ey Can!

Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder artık bize...

Gönder ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilasından...

Gel artık, gel ve şefaat et ey Can!..

Ya Rasûlallah!

Seni keşfedeli yıllar oldu belki, ama, Sana yazabilme cesaretini ancak şimdi bulabildik.

Seni keşfedeli yıllar oldu dedik.

Ama mektubumuzun hemen başında, üzülerek belirtelim ki, Seni keşfedemeyenler yine çoğunlukta yâ Rasûlallah!

Keşfettiklerini, tanıdıklarını, bildiklerini zannedenler de, kupkuru bilgiye sahipler sadece.

Hissiz, sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız... Tanımıyorlar Seni ya Rasûlallah! Tanıyamamışlar...

Bunun için utanmaları gerekirken, kendilerinde hiçbir eksiklik de hissetmiyorlar.

"Peygamberimiz ve Ashabı hakkında ciddî olarak kaç eser okudunuz?" diye sorduklarımız, bir acayip bakıyorlar bize.

"Seven insan, sevdiğini anlatan eserleri okumaz mı hiç?" diyoruz, yine ses çıkmıyor...

Fakat, Senin böyle kuru eleştirilerden de hoşlanmadığını biliyoruz biz.

Buna rağmen, Seni doğru dürüst tanımayanlara nasıl tanıtacağımızın derdine düştük.

Hani Sen, mesajı ilk açıkladığında, alay etmişlerdi ya Seninle; şimdi de, her yerde olmasa bile, bazı yerlerde Seni ve sevgili Ashabını günümüze taşımaya çalışanlar aynı duruma düşüyorlar yâ Rasûlallah...

"O devir geçti artık!" diyorlar...

"Sen çağımıza gel, çağımıza" diyorlar...

"O'nun yaşadığı toplum ile şimdiki toplum hiçbir benzerlik göstermez" diyorlar.

Bütün bunları yazdığım için üzülme sakın yâ Rasûlallah!..

Ama ne yapalım ki, gerçek bu.

Aslında, içinde bulunduğumuz olumsuzlukları birer birer yazıp şikâyet edecektim Sana yâ Rasûlallah!

Fakat Seni üzmekten korktuğum için vazgeçtim bütün bunlardan.

Yeter ki, Sen üzülme ey Allah'ın Rasûlü!.. Yâ Rasûlallah!

Müslüman olmaya ve Müslüman kalmaya karar verme aşamasında olan, o kadar çok kararsızlar var ki!

Onlara nasıl yardım edeceğimizi de tam olarak bilemiyoruz.

Ne yapalım ki, anlayış ve hoşgörü sürekli bizden bekleniyor.

Yani hep tek taraflı.

Bizler de, "Bilimsellik" adına, ne uçurumlara yuvarlandık yâ Rasûlallah!..

Panel, Seminer ve Konferans gibi bilimsel tebliğlerin yanında, akademik çalışmalarda da, Seni temel dayanak olarak gösterdik sadece.

Yani bir nevi anlatılan ve yazılan çalışmalarda referans göstermek!

Hayatımıza aktarmak için değil maalesef!..

Senin ve sevgili Ashabın hakkında neler konuşup yazdık bilimsellik adına...

İyi de, bu işin sonu nereye varacak; hiç düşündük mü?

Kıyamet günü nasıl bakacağız mübarek Gül yüzüne bilmem ki!..

Fakat yine de, her şeye rağmen, Seni tanımak, Sana ulaşmak ve Seni sevmek en büyük arzumuzdur bizim.

Yüce Allah'a hamd olsun ki, bütün olumsuzluklara rağmen Seni hissediyoruz artık. Bütün engellere rağmen de, Sana ulaşma çabasındayız.

Gönlümüzün, evimizin, her şeyimizin baş konuğu, hep Sensin artık yâ Rasûlallah!

Hep Sensin...

Sürekli davet ediyoruz Seni.

Gelir misin evimize...

Gel artık ey Gül!

Gel artık ey Gül yüzlü Gül Peygamber...

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Mektup yazıyoruz biz; Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e mektup yazıyoruz.

Peygamberimize... Efendimize yazıyoruz biz! Öyleyse çekilin aradan. Bizi O'nunla baş başa bırakın. Peygamber Efendimize yazıyoruz biz. O'na yazıyoruz; O'na... Can Efendimize...

Bir mektubun değeri, yazıldığı kişi ve olayla doğru orantılıdır.

Mektubun önemi, muhtevası, muhabbeti o nispette artar veya azalır.

Dünya üzerinde, Senden daha üstün bir insan var mı ki yâ Rasûlallah!

Senin üstünlüğün, insanlar arasında tartışılamadığı gibi, yüce Allah da, Seni, her yönden üstün vasıflarla yaratıp donattığını, beyan buyuruyor.

Sen bizim Peygamberimizsin, Canımız; Gülümüz-sün...

Gel artık ey Gül yüzlü Gül Peygamber... Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder artık bize... Sana yazmak; yazabilmek! Cür'etimizi hoş gör ey Nebi!

İçimiz içimizi yakıp kavururken, Sana olan muhabbetimiz bizi böyle bir teşebbüse götürdü...

Neden mektup mu diyorsun yâ Rasûlallah?

Senin hakkında şimdiye kadar çok şey yazıldı çizildi.

Hayatın, faaliyetlerin, savaşların, yönetim biçimin yazıldı...

Senin için nice naatlar, münacaatlar yazıldı... Daha çok şey yazıldı Senin için.

Fakat bilebildiğimiz kadarıyla mektup yazılmadı hiç, veya yazılamadı.

Belki yazıldı da bunları yazan sevdalı kalemler, çıkmadılar piyasaya, çıkamadılar belki de.

İşte bunun için, biz de oturup mektup yazmak istedik Sana.

Dünya üzerinde hayatı ve faaliyetleri hakkında en çok yazılan ve konuşulan Sensin yâ Rasûlallah!

Bütün bunların yanında, biz de mektup yazarak ulaşmak istedik Sana.

Çünkü, Seni okuyup tanıdıkça, inanç ve hayranlığımız arttıkça, hayatındaki pırlantaları, hayatımıza gergef gergef işlemeye çalıştıkça, doğdu böyle bir düşünce.

Sana yazmak istedik. Ulaşmak istedik Sana. Tanışmak istedik yakınca.

Böylesine bir davranışımızın hükmü üzerinde düşünmedik belki, ama, daha samimi oluruz diye düşündük bunu.

Belki daha çok örnek alırız Seni.

Belki böylece Seninle ulaşırız Sana.

Bunun için sarıldık kâğıt kaleme.

Yazmak istedik Sana.

Kırık dökük, bölük pörçük de olsa, şefaat ve hoşgörülerine sığınıp Sana mektup yazıyoruz yâ Rasûlallah!..

Salât ve Selâm gönderiyoruz bununla Sana. Alır mısın bilmem ki!

Alıp cevap verme lütfunda bulunur musun yâ Rasûlallah?..

"Ümmetim" der misin bize de!

Şefaat eder misin kıyamet gününde!

"Bunu tanıyorum ben Rabbim !" der misin o gün!

"Bu sürekli Beni anmıştı, Beni konuşmuş, Beni örnek almaya çalışmış, Beni herkese tanıtma aşkına düşmüş ve en sonunda da, mektup yazmıştı Bana. Ben bunu tanıyorum Rabbim!" der misin?

Dersin değil mi yâ Rasûlallah!

O gün imdadımıza yetişir misin bizim?

Yetiştir Rabbim, o gün de imdadımıza yetiştir Gülümüzü!..

Gülümüzü yetiştir Rabbim... Yâ Rasûlallah!

Herkes sevdiğini anar, sevdiğine yazar, sevdiğini yazar...

Bizim de sevdiğimiz Sensin yâ Rasûlallah! İşte bunun için sarıldık kâğıt kaleme. Binlerce Salât ve Selâm olsun Sana ey Can! Ey Gül yüzlü Gül Peygamber...

"O'nun ahlakı Kur'ân idi" buyuran sevgili Hz. Âişe annemiz, dikkatlerimizi Seninle beraber Kur'ân-ı Kerîm'e de çekmişti.

"Benim sünnetime uymayan Benden değildir"

buyruğun, bizi tiril tiril titretiyor yâ Rasûlallah!

"Benim sünnetime uymayan Benden değildir" buyurmuştun...

Senin sünnetine uymak!..

Bir şeyi, Sen yaptığın için yapmak!

İtiraz etmeden, tenkit bataklığına düşmeden, benlik uçurumuna yuvarlanmadan...

"Bu niçin böyle, şimdi böyle olur mu, bilimsellikle bağdaşır mı?" diyerek, zaman öldürmeden...

Senin dediğini yapmak! Yaptığını yapma aşkına düşmek...

Sırf Sen buyurdun diye, sırf Sen yaptın diye yapmak.

Kapışmak mübarek sözlerini... Koşmak mübarek izinden... Teslimiyet bu olsa gerek! Sünnetine uymak bu olsa gerek!

Senden taraf olmak da yine bu olsa gerek... Körü körüne bağlılıktan bahsetmiyoruz biz. Aşktan bahsediyoruz. Sevdadan bahsediyoruz. Muhabbetten bahsediyoruz. Gönülden bahsediyoruz. İman ve amelden bahsediyoruz. Bir insan, birini sevdiğinde, her şeyine taşır onu. Yemesine-içmesine, yatmasına-kalkmasına... Hayatının her safhasına taşıyarak, onunla aynîleşme sürecine girer.

Onsuz olamama derdine düşer.

Onsuzluğu düşünemez bile.

Her şeyi ve her şeyini onunla düşünür...

O Sensin yâ Rasûlallah!

Bizim her şeyimiz Sensin!

Her şeyimiz Sen!..

Gönüller Sultanı Efendimiz!

Her şeyimiz ancak Seninle aydınlıktır bizim.

Sensiz ise karanlık; kapkaranlık...

Ey Peygamber!

Sen olmayınca hiç bir şey olmuyor.

Her şeyimiz kararıyor Sensiz.

Öyle ki, Sen olmayınca, günlük güneşlik gündüzlerimiz bile karanlık, kapkaranlık oluyor.

Can Efendimiz! (sallallahu aleyhi ve sellem) Sana karşı son derece mahcubuz. Utancımız çok büyük.

Doğru dürüst tanıyamadık Seni. Tanıyamayınca da, tanıtamadık tabiî. Örnek alamadık, örnek de olamadık... Kalplere girmenin yolu, Seni kalbimize almaktı.

Seni kalbimize alamayınca, sunamadık diğer kalplere de...

Her şeyin başı Seni sevmektir Efendimiz. Sevdalanmaktır Sana... Yanıp tutuşmaktır!

Eğer tam anlamıyla sevebilseydik Seni, sevdalana-bilseydik Sana, bugün bu hallerde olmayacaktık.

Her birimiz birer sevda çağlayanı gibi, akıp gelecektik Sana yâ Rasûlallah!

Kuşanacaktık Kur'ân ve Sünnet'i. Şekillenecektik o seçkin Ashabın gibi... Ama olmadı ey Nebi! Olmadı.

Aramıza girdiler... Engeller koydular, aşılmaz. Yollar koydular, ulaşılmaz. Dağlar koydular, geçilmez...

Biz, Seni, Senin istediğin gibi tanıyıp severek, bütün hayatımıza örnek alamadık.

Bu dünyada Seninle olamazsak eğer, yarın âhirette halimiz n'olur bizim?

Yarın mahşerde Sensiz kalırsak halimiz n'olur bizim ey Gül yüzlü Gül Peygamber?..

Ey Can Efendimiz!

Her şeye rağmen, gönlümüz Sende bizim.

Hatalarımızla, sevaplarımızla seviyoruz Seni ey Nebi!

Fakat eksiklerimiz, kusurlarımız çok olduğu için, tümüyle tecelli etmiyorsun gönlümüzde.

Tümüyle gelmiyorsun hayatımıza. Girmiyorsun rüyalarımıza her gece.

Ara sıra da olsa, rüya aleminde bizleri şereflendirdiğin zaman, o günlerimiz ve hatta o aylarımız dolu dolu, dopdolu geçiyor.

Ne olur gel artık!

Düşlerimize gel...

İşlerimize gel...

Aşlarımıza gel...

Bunlara gelirsen aşklarımıza da gelmiş olursun.

Gel ki, ibadetlerimiz rayına otursun.

Gel ki, sevdamız gerçek aşka erişsin.

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Bekliyoruz ey Nebi!

Senin hasretinle yanan, nice bağrı yanık âşıkların var...

Senin için bestelenen yepyeni "Taleal Bedru Aleyna"ların var...

Gel artık!..

İşimize, aşımıza, aşkımıza, içimize gel...

Çünkü biz de Sana gelmek istiyoruz ey Gül; gelmek istiyoruz Sana... Ey Can!

Yıllar yılı, salât ve selâm ile çalıp duruyoruz kapını. Salât ve selâm ile kurmak istiyoruz gönül irtibatımızı.

Bundan dolayı, Sana gönderdiğimiz salât ve selâmların sımsıcak gölgesinde, Güllerle bezeli, aydınlık dualarımızın nuruyla yöneldik Sana.

Nurundan nur devşirmek istiyoruz yâ Rasûlallah!..

Ey Nebi!

Gönlümüz Sende bizim.

Kırık dökük, kirli paslı bir gönül taşıyorsak bile, gönlümüzün en temiz yerini Sana ayırdık Can Efendimiz.

Sana ayırdığımız gönül odamız pırıl pırıldır.

İsterdik ki, kalbimizin bütün odaları ak pak, pür nur olsun.

Ama başaramadık yâ Rasûlallah!

Kötü şeylerle doldurduk onları.

Onun için karardık zaten.

Dünya ve dünyalıklar istila etti bizi...

Fakat bütün bunlara rağmen, bir odacığım olsun temiz tutmayı başardık kalbimizin.

Hani, her evde misafir odası olur ya; hani orası sürekli temiz tutulur da, oraya çoluk çocuk sokulmaz ya.

İşte biz de kalp odalarımızdan birini, sadece Sana ayırdık yâ Rasûlallah!

Sana ve sevgili Ashabına...

Sizleri, işte bu odamıza davet ediyoruz.

Gelir misiniz yâ Rasûlallah!

Şeref verir misiniz bize de!

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Senin için ayırdığımız kalp odamıza teşrif edince, diğer odalar da gerçek anlamını bulur ancak.

Senden ötürü, komşuluğundan dolayı onlar da düzelip nurlanır.

Ey Gül kokulu Gül peygamber!..

Seni andıkça, dikenler bile tümüyle Güle dönüşüyor.

Senin Gülü ve Gül kokusunu sevdiğini biliyoruz yâ Rasûlallah.

Bu gözle bakıyoruz Güllere...

Bu düşünce ile kokluyoruz onları...

Bu aşkla alıyoruz elimize.

Bundan dolayı, herhangi bir çiçek olmaktan çıktı artık Gül!

Çünkü her Gül yaprağında Seni ve sevgili Ashabını görür olduk yâ Rasûlallah...

Gül Yüzüne kurban olsun ümmetin!.. Seven, sevdiğine Gül verirmiş... Güller Senin Gül Cemalini hatırlatıyor bize. Seni anıyor, Seni arıyoruz yâ Rasûlallah! Sen bizim her şeyimizsin.

Hayat ancak Seninle gerçek anlamını kazanır yâ Rasûlallah.

Sensizlik yetti Canımıza... Gel artık!

Rüyalarımıza gel, hayatımıza gel, işimize gel, içimize gel!..

Yesrib'in gecesini nurunla aydınlatıp, Medine gündüzüne çevirdiğin gibi, bizim de gönüllerimize giriver artık ne olur ey Nebi...

 
eygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem'e) Mektup - 2
 

Ey Gül...

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Ey Allah'ın Rasûlü!

Ey başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacı...

Peygamberimiz...

Efendimiz!

Sana yazıyoruz biz de...

Nice yazılar yazdık şimdiye kadar.

Nice sohbetler yaptık.

Ama şimdi de mektup olarak yazmaya kalkıştık işte.

Her harfi bir başka heyecanla, her kelimeyi bir başka yutkunarak, her satırı bir başka soluyarak yazıyoruz.

Daha doğrusu yazmaya çalışıyoruz... Dedik ya Can Efendimiz!.. Çok yazı yazdık şimdiye kadar. Fakat bu çalışma onların hiç birine benzemiyor. Kalbimiz muhabbet kuşunun kalbinden daha kıpır kıpır...

Ellerimiz masum bir çocuğun ellerinden daha titrek...

Sana yazmak heyecanı bambaşka bir şey... Ah Can Efendimiz ah!

Seni konuşup yazarken, böyle bir havaya giriyoruz da, ya bir kerecik olsun görseydik Seni!..

Aman Allah'ım!.. Kalbimiz durur muydu acaba? Kalıbımız donup kalır mıydı? Nasıl dururduk Senin karşında?

Nasıl bakardık o nur yüzüne? Daha doğrusu ne yüzle bakardık? Bakabilir miydik acaba? Yoksa hemen oracığa yığılıp kalır mıydık?.. Bilemiyoruz yâ Rasûlallah!.. Bilemiyoruz...

Nasıl dururduk acaba karşında? Nasıl dinlerdik mübarek sözlerini? Nasıl katılırdık Seninle gazalara? Seninle ve sevgili Ashabınla... Nasıl çıkardık o uzun seferlere? Anadan, babadan, çoluk çocuktan nasıl vazgeçerdik acaba?

Feda edebilir miydik dünyalıklarımızı?

Bilmiyoruz yâ Rasûlallah!..

Bilemiyoruz.

Ve büyük konuşmaktan da çok korkuyoruz!

Ya o Canlar?

O seçkin Canların!

Ashabın!..

Bir kısmı yarı vahşi çöl bedevileri iken, nasıl da nurlandılar Seninle...

Nasıl da onurlandılar İslâm'la...

Bütün dikenliklerine rağmen, nasıl da birer Gül oldular Seninle.

Nasıl da serdiler her şeylerini her şeylerine sere serpe...

O Canlara da Canlarımız kurban.

O Canlar...

Cananlar...

Ashâb-ı Kiram!..

Nasıl da seviyoruz onları ey Nebi!..

Onlar senin Can yoldaşların çünkü; arkadaşların, Ashabın...

Senin Can yoldaşların; arkadaşların, Ashabın sevilmez mi hiç?

Seni seven, Sana gönül veren, Sana kucak açan herkesi ve her şeyi seviyoruz biz. Sanki Senmişsin gibi seviyoruz.

Bütün Müslümanları seviyoruz; Sana tabi olan ümmetin hürmetine...

Bütün şehirleri seviyoruz; Mekke Medine hürmetine...

Bütün Mescidleri-Câmileri seviyoruz; Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebi hürmetine.

Bütün dağları seviyoruz; Arafat, Hira Nur, Sevr, Bedir, Uhud hürmetine...

Bütün çölleri seviyoruz; çöl seferlerinin hürmetine.

Bütün yolları seviyoruz; yürüdüğün yollar hürmetine.

Bütün develeri, atları, katırları seviyoruz; bindiğin develerin, atların, katırların hürmetine.

Seviyoruz yâ Rasûlallah! Nereye baktınsa, orayı... Nereye dokundunsa, onu... Kimleri sevdinse, onları. Her şeyi, hepsini... Seviyoruz yâ Rasûlallah!

Senden ötürü...

Ve nefret ediyoruz; nefret ettiklerinden...

Ve kınıyoruz kınadıklarını.

Barışırız barıştıklarınla, savaşırız savaştıklarınla...

Fakat ey Nebi, sevgi ve nefretimizde dengeyi tutturamıyoruz biz.

Tavrımızı koyamıyoruz Can Ashabın gibi. Sevgimiz de, nefretimiz de, kırık dökük bizim. Bundan dolayı da çok üzgünüz yâ Rasûlallah!

Rabbimizin affına, Senin de Hoşgörü ve şefaatlerine sığınıyoruz.

Sen bizim her şeyimizsin...

Nurumuzsun.

Gülümüzsün.

Her şeye rağmen, yine de ümmetliğe kabul eder misin bizi de ey Gül...

Yâ Rasûlallah!

Anlamamız gerektiği kadar bile anlayamadık Seni...

Anlayanlar nasıl anladılar peki?

Nasıl koydular her şeylerini ortaya?

Nasıl Can attılar Sana?

Nasıl?..

Biz tam olarak anlayamadık Seni yâ Rasûlallah!

Anlayanlarımız da, bir bütünlük içinde kavrayamadı.

Her birimiz, ancak bir yönünü aldık ele. Ve onu da bütün zannettik.

Bundan dolayı da, hem çok üzgün ve hem de çok mahcubuz yâ Rasûlallah!..

Bu yazı da öyle...

Mübarek saçından bir tek, ipek bir telin gölgesi bile değil; anlama ve anlatma adına. Ama yazıyoruz işte.

Kusurumuzu hoş gör, eksiklerimizi bağışla ey Nebi...

Sana olan sevgimizden ve âhirette komşuluğunu arzuladığımızdandır bu mektubu yazmamızın sebebi...

Ey âlemlere Rahmet olarak gönderilen! Ey başlarımızın tacı! Ey gönüllerimizin ilacı!

Ey görmeden inandığımız, inanıp sevdiğimiz Can Peygamber!

Seni gerçekten sevenler bir başkaydı...

O sevgili Ashabın, Seni bir an bile göremeseler, hasretinden yanıp kavrulurlardı.

Hatta öyle ki, gece yarısı yatağından fırlayıp, "Mübarek cemalini görmeden uyuyamadım yâ Rasûlallah" diyecek kadar âşıktılar Sana.

Ya bizler Sensiz ne yaparız ey Nebi!

Ey güzeller güzeli...

Ey Güller Gül'ü...

Ey Nurlar Nur'u...

Ey Canlar Çan'ı Peygamber!..

Asırlar öncesinden, biz garip ümmetine gönderdiğin mesajların yanında, gerek Uhud Dağı'ndan ve gerekse Mescid-i Nebi'den gönderdiğin selâmları bütün tazelik ve sıcaklığıyla aldık.

Biz de mukabelede bulunduk yâ Rasûlallah. Belki samimiyetimiz ölçüsünde, kırık dökük de olsa ulaşmıştır Sana.

Belki de riyakârlığımızdan dolayı, kaybolup gitmiştir bir yerlerde.

Bunu ancak Rabbimiz ve Sen bilirsin yâ Rasûlallah... Ey Can!

Ne kadar bölük pörçük de olsak, ne kadar sevgisiz de kalsak, ne kadar hata ve yanlış da yapsak, biz Senin ümmetiniz yâ Rasûlallah.

Sen de bizim Peygamberimiz (sav)'sin. Rabbimizden Senin muhabbetini diliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, her şeyin başı muhabbettir.

Çünkü biliyoruz ki, "Muhabbetten Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hasıl" olur.

Ver Rabbimiz. O'nun muhabbetiyle donat bizi. O'nun aşkıyla yaşat ve yine O'nun aşkıyla öldür!.. Ve bizleri bu şerefle hasret...

Gül yüzlü Gül Peygambere âşık olmak ve bu aşk ile yaşamak...

O Güle layık eyle bizi Rabbim.

O Gül yüzlü Gül Peygambere layık eyle bizi de...

Yâ Rasûlallah!

Rabbim Seni o kadar sevdi ve Sana o kadar değer verdi ki, mübarek adıyla yan yana yazdı adını...

Ya biz nasıl nakşetmeyiz mübarek adını kalbimize? Nasıl feda etmeyiz her şeyimizi, Senin için.

Bunları yazıp söylemek veya okuyup dinlemek kolay ama, yaşamaktır asıl olan.

Söylemek başkadır, yaşamak başka... Yaşat Rabbim... O'nunla yaşat bizi.

Hepimizi O'nun sevgisiyle diri tut...

Senin gördüklerini ve Seni görenleri görme aşkına düştük yâ Rasûlallah

O gözle baktık bütün kâinata.

O gözle baktık güneşe, aya, yıldızlara...

Mekke'ye Medine'ye...

Sen ve sevgili Ashabın, nerelere kadar gitmişseniz, nerelere bakmışsanız, oralara gitmek ve oralara bakmak sevdasındayız.

Nerelere basmışsan mübarek ayaklarını, oralara dokunarak, Seni hissetmek derdine düştük.

Her zaman ve her yerde Seni anmaktayız yâ Rasûlallah!

Mübarek izlerinde, iz sürmekteyiz biz de...

Hasretiz Sana ey Nebi!..

Hasret girdabında Gül devşirme çabasındayız.

Hasret ve muhabbetimiz arttıkça, daha çok yaklaşıyoruz Sana.

Daha çok yaklaşıyorsun Sen de bize.

Bütün hücrelerimizle hissediyoruz bunu...

Sana olan sevgi ve sonsuz muhabbetimiz kurtaracak bizi inşallah!..

Sana olan muhabbetimiz, amellerimize yansıyacak; amellerimiz ihlasımıza, ihlasımız da aşkımıza...

Bizi Seninle bütünleştirecek olan ancak aşkımızdır.

Tam olması mümkün değil, ama, yarım Sahabe edecek bizi de inşallah!..

Ve biz, bu sevgiyle vereceğiz son nefesimizi inşallah...

Bu sevgiyle aşacağız kabir sıkıntısını inşallah...

Bu sevgiyle kolaylaşacak mahşerdeki hesabımız inşallah...

Ve bu sevgiyle sığınacağız sancağının altına inşallah...

Bu sevgiyle buluşacağız havzu kevserin başında inşallah...

Bu Can kurban olsun O Gül yüzlü Gül Peygambere... Ey Sevgili!

Sevgiliye yazmak, sevgilide sevgili olmak ne müthiş bir şeymiş!..

Sevgililer sevgilisi hürmetine, bu cür'etimizi bağışla Rabbimiz.

Şefaat ve hoş görülerine sığındık Peygamberimiz...

Efendimiz...

Senin sevginle dolup taşmak istiyoruz çünkü...

Ey Can!

Muhacirler kadar Seninle beraber, Ensar kadar Seni kucaklayan, bulutlar kadar Seni gölgeleyen, bu şerefle şereflenen varlıklardan biri de biz olmak istiyoruz.

Bunun için çırpınıyoruz yıllardır.

Sana gelmek ve ebediyen Seninle olmak istiyoruz.

Sana gelmek Hac ve Umre ile, mukaddes yolculuk ve ziyaret şeklinde olduğu gibi, Senin sünnetlerine sarılmakla da perçinleşir.

Kur'ân ve Sünnet'i her şeyimizin başına almakla gerçekleşir.

Gönül ehli olmakla kolaylaşır. Gönlümüze almak istiyoruz Seni.

Ve izin verirsen, biz de gönlüne girmek istiyoruz Senin!

Sana gelmek ve hep Seninle olmak istiyoruz yâ Rasûlallah!

Seninle ve sevgili Ashabınla...

Biz Sana gelirsek, Sen de bize gelirsin değil mi ey Nebi?

O mukaddes ziyaretlerimizde hep Seninleydik biz.

Hira'da, Arafat'ta, Akabe'de, Sevr'de, Küba'da Uhud'da...

Mescid-i Haram'da, Mescid-i Nebi'de...

Velhasıl Mekke ve Medine'nin gidebildiğimiz ve görebildiğimiz her yerinde Seninleydik sanki.

Her yerde Seni hissettik biz.

Âdeta bütün hatıralarını paylaştık Seninle...

Oralarda hep Seninleydik sanki.

Mübarek izlerine el sürdük, yüz sürdük, gönül sürdük...

Çünkü seviyoruz Seni ey Nebi; hem de çok seviyoruz...

Bunun için bütün çalışmalarımızın başında hep Sen ve sevgili Ashabın var.

Bütün günlerimiz sizlerle aydınlık.

Sözlerimizde Sen, gözlerimizde Sen, özlerimizde hep Sen varsın.

Bütün bunlara rağmen, çok özledik Seni yâ Rasûlallah!..

Hasretimiz, sıradağlar gibi uzayıp gidiyor Mekke'ye, Medine'ye...

Hatta daha da ileri gidiyor hasretimiz, ötelerin ötesine...

Bu yazımızı, Akabe'de Sana biat eden o Canların biati gibi kabul eder misin yâ Rasûlallah

Onların arasında olacak yüzümüz ve amelimiz yok, ama, sevdamız var bizim de.

Tutkumuz var.

Ahdimiz var.

Sözümüz var.

Onlar kadar olmasa da, aşkımız var.

Seni tanımak, sevmek; tanıtmak, sevdirmek ahdimizdir.

Bu uğurda, dünyayı elimizin tersiyle iterek, bütünüyle, her şeyimizle Sana yönelmek istiyoruz biz.

Sana yönelmek ve hep Seninle olmak...

Biz hep Seninle olursak, Sen de hep bizimle olursun değil mi yâ Rasûlallah!

İşte bunun için çırpınıp duruyoruz.

Sana gelmek, Seni almak ve hep Seninle olmak için.

Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor;

"...Eğer onlar ma'siyet işleyerek nefslerine zulmettiklerinde Sana gelip, Allah'tan mağfiret dileselerdi, Peygamber de kendileri için istiğfar etseydi, Cenâb-ı Hakk'ın daima tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edici olduğunu görürlerdi." (Nisa, 64).

Ey başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacı!

Bilmem kaçıncıdır tekrarlıyoruz; Sen bizim her şeyimizsin diye.

En değerli Sensin.

En sevgili Sen...

Değerlilerin değerlisi, sevgililerin sevgilisisin Sen.

Gül yüzlü, nur bakışlı, ipek dokunuşlu Can Efendimizsin Sen bizim.

Hayatımız ancak Seninle anlam kazanıyor bizim. Sen olunca, biz de oluyoruz.

Sen olmayınca var ya, bizler birer hiç oluyoruz ey Can.

Sen olunca her şey oluyor, anlaşılıyor ve de anlatılıyor.

Fakat Sen olmayınca hiçbir şey olmuyor, anlaşılmıyor ve de anlatılmıyor ey sevgili...

Biz ancak Seninle biziz, varız, ancak ve ancak Seninle canlıyız.

Biz Sensiz yokuz, Sensiz ölü gibiyiz biz.

Ölü kalpler ancak Senin aşkınla dirilir, ancak Senin nur cemalinle nurlanır yâ Rasûlallah!

Bütün bunları, bize Allah'tan getiren Sensin.

O Allah ki, Seni sevmemizi ve her halü kârda Sana itaat etmemizi emretti.

Çünkü Sana olan itaat, Allah'a itaat gibi; Allah'a olan itaat da, Sana itaat gibidir.

Bunun için, Kur'ân-ı Kerîm'de sık sık "Allah ve Rasûlü'ne itaat ediniz!" âyet-i kerimeleri tekrar edilir.

İşte gerçek hayat budur, gerçek kurtuluş budur...

Biz de ancak Senin getirdiklerinle hayat bulur, Senin getirdiklerinle gerçek kurtuluşa ereriz.

Bütün çabamız budur bizim ey Nebi.

Seninle hayat bulmak, Seninle hayatta kalmak ve ancak Seninle Sana ulaşmak istiyoruz.

Girmesinler aramıza yâ Rasûlallah! Seninle baş başa bıraksınlar bizi.

Öyle ki, bütün dünyamız Seninle dolsun.

Allah'tan ve Senden gayrı ne varsa çıkaralım içimizden.

Sadece Allah'ı ve Seni alalım içimize.

Sen gelesin diye, Senin için temizlemeye çalıştık içimizi.

Kur'ân ve Sünnet ile donattık. Zikir ve salâvatlarla süsledik. Aşk ve muhabbet ile aydınlattık.

Gel öyleyse yâ Rasûlallah; bu taht Senin, bu köşk Senin...

Gel artık.

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Gel artık ey Can...

Gel ki, gönül Yesrib'lerimiz Medine olsun...

Gel ki, gönüllerimiz herhangi birer gönül olmaktan kurtulsun.

İçinde Peygamber ve Ashabı olan, pırlanta birer gönül olsun.

Gel artık ey sevgili!..

Seviyoruz Seni işte.

İnletme artık bizi.

"Kişi sevdiği ile beraberdir" buyurduğun gibi gel.

"Ben size her şeyden daha sevgili olmalıyım" sözünün hatırı için gel.

Ey Can Efendimiz!..

Sana olan sevgimizin elde, dilde, kâğıtta, kalemde, kitaplarda kalmasını istemiyoruz.

Ehliyetsiz ve sevgisizlerin eline ve diline düşmesini de istemiyoruz.

Gönlümüzü alevlendirsin, amellerimize yansısın, bütün hayatımız değişsin istiyoruz.

Şefaatini hak edebilecek, yarın mübarek Gül yüzüne bakabilecek bir hale getirsin istiyoruz.

Ey Gül Yüzlü Gül Peygamber!

Sen imişsin gibi bakıp, hep Seni kokladık Güllerde...

Rabbimizle beraber andık Seni, Kelime-i Şehadet ile...

Hep Senin sıcaklığını bulduk namazlarda, oruçlarda, zekâtlarda...

Sana uzanıp vardık Hac ve Umre ile... Sevdik Seni ey sevgili! Seni sevmeyi sevdik, Seni sevenleri de... Senin sevdiklerini de sevdik!

Değil mi ki, bütün sevgililerin en sevgilisi hep Sensin yâ Rasûlallah...

Ey Allah'ın Rasûlü!

Seni sevmek ve yolunu yol edinmek imanımızın gereğidir.

Çünkü Sen; "Sizden biriniz, Beni, anasından babasından, çoluk çocuğundan, malından mülkünden ve hatta canından daha çok sevmedikçe (gerçek anlamda) îman etmiş olamaz; îmanı kemale eremez!" buyurdun...

İşte biz Seni, Senin buyurduğun gibi sevmek istiyoruz.

Seninle beraber sevgili arkadaşlarını, yani Sahâbe-i Kiram Efendilerimizi de sevmek istiyoruz.

Bu sevgimizin de, lafta kalmasını istemiyoruz yâ Rasûlallah!

Bunun için, Seni çok iyi tanımamız lazım.

Bütün hayatını, en ince ayrıntılarına kadar bilmemiz ve Senin bütün ayrıntılarını, ayrıntılarımıza yansıtmamız gerekmektedir.

Her şeyini bilmemiz lazım Senin. Çünkü Sen bizim her şeyimizsin.

Öyleyse her şeyimizin her şeyini, her şeyin başında bilmemiz ve her şeyimizin başına almamız gerekmektedir.

Bizim her şeyimiz Sensin yâ Rasûlallah!

Sana itaati, Allah'a itaat olarak değerlendiren çok âyet-i kerîme var demiştik.

Bunların hepsinin temelinde de, sevgi ve muhabbet yatmaktadır.

"De ki, Eğer Allah'ı seviyorsanız, Bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Muhakkak ki Allah, son derece bağışlayıcı, çokça esirgeyicidir." (Âl-i İmrân, 31).

İşte bu sırra ulaşmak istiyoruz biz. Biz Sana, Seninle ulaşmak istiyoruz.

Sende, Seni bulmak, Sende Seni almak ve Sende Seninle olmak!..

Sonra da, alıp getirmek Seni...

Evimize, işimize, aşımıza, her şeyimize...

Ancak böyle olursun her şeyimiz.

Her şeyimize gelirsen, her şeyimiz olursun ancak...

Gönder Rabbim, her şeyimizi gönder her şeyimize...

Seni her yönden tanımak ve sevmek ne büyük saadet...

Sevdik Seni yâ Rasûlallah!

Seni tanıyıp sevince, hayatımız gerçek anlam kazandı.

Seninle benlikten kurtulup, Seninle Sana ulaşmak istiyoruz biz.

Seninle sevmeyi öğrenince ve sevince Seni bütün gönlümüzle, o zaman buluruz ancak kendimizi.

Bütün bulduklarımızı Seninle bulur, bütün bildiklerimizi de Seninle biliriz o zaman...

Buldur Rabbimiz!..

Bildir, buldur ve sevdir bize Rabbimiz...

Yâ Rasûlallah!

Seninle önce bu dünyada, gönül ve ruh âlemimizle buluşmak istiyoruz.

Bu dünyada böyle bir buluşmayı gerçekleştirebilir-sek, âhiret âleminde de şefaatine sığınıp, komşuluğunu dileme cesareti gösterebiliriz ancak.

Bunun için çırpınıyoruz. Bundan dolayı yazdık bunu da. Oturup mektup yazdık Sana ey Can... Sevmek istiyoruz Seni yâ Rasûlallah! Hem de Allahu Teâlâ'dan sonra, her şeyden çok sevmek...

Sevmek ve yolunu yol edinmek... Öyle ki; yürürken, yürümek Seninle! Koşarken, koşmak Seninle!

Konuşurken, konuşmak Seninle! Gülerken, gülmek Seninle! Her şey ve her şeyimiz Seninle... Kişiliğimiz de Seninle oluşmalı bizim.

Çünkü kişilik, aynı zamanda bir insanın yaşayış ve dünyaya bakış biçimidir.

Sevmeliyiz...

Önce Allah'ı...

Sonra Allah Rasûlü'nü...

Sonra da Ashâb-ı Kiramı...

Seversek o yolda oluruz...

Çünkü seven, sevdiğinin yolunda olur.

O yolda da ölür!..

Sevgimiz sun'i olmamalı.

Dilden değil, gönülden olmalı.

Aşk ağızda değil, yürekte olmalı çünkü.

Yürekle olmalı.

Ancak o zaman seven sevdiğine itaat etmiş olur.

Sahâbe-i Kiram sevmişlerdi Seni.

Hem de Can-ı gönülden.

Öyle ki, yerine göre Senin uğrunda parmakları kırıldı onların; elleri, kolları, ayakları kesildi; birçok yerleri kırıldı, döküldü...

Gün oldu, bütün bedenleri yara bere içinde kaldı.

Yeri geldi, parça parça oldular; Senin uğrunda gözlerini kırpmadan öldüler.

Ama Sana olan muhabbetlerinden, Sana olan bağlılıklarından asla taviz vermediler.

Bilakis daha bir bağlandılar Sana; daha bir sevdiler Seni.

Biz de, Senden kopmak istemiyoruz ey Nebi! Seninle aramıza hiçbir şey sokmak istemiyoruz.

Sana, Kur'ân ve Sünnet yoluyla ulaşmak ve hep Seninle olmak istiyoruz.

O kadar oyaladılar ki bizi, Kur'ân ve Sünnet'e sırayı getiremedik hâlâ!..

Günlerce, haftalarca; belki bazen de aylarca alamıyoruz elimize Kur'ân ve Sünnet'i...

Oysa her şeyin başına almalıydık Kur'ân ve Sünnet'i.

Hiçbir şey onların önüne geçmemeliydi.

Seni sevmenin bir tanımı da buydu...

Her saniyen Kur'ân ile doluydu Senin.

Seni sevmek, Senin yaşadığını yaşama aşkına düşmek, yaptıklarını yapma sevdasıyla yanmak demekti çünkü.

Allah adıyla beraber, Senin mübarek adın anıldığında, kalbimiz kıpır kıpır ediyor yâ Rasûlallah.

Yüreğimiz yerinden oynuyor sanki! Seven insanın yanında sevgilisi anılınca, durabilir mi yerinde!..

Hele bir de O'ndan gelenleri eline alması, okuması ne hale getirir seveni.

Senden gelen, Allah'ın gönderdiği Kur'ân-ı Kerîm ve Senin mübarek sözlerin, yaşayıp açıkladığın Hadis-i Şeriflerdir.

Sana ulaşmanın en kolay yolu, Senin getirdiklerine tabi olmaktı.

Ama olmadı ey Can!

Bu konuda da yüzümüz kara bizim.

Fakat ey Gül!

Senin nurlu Nur yüzünden Gül bahçene geçmek; Gül bahçende Sünneti Seniyye pınarından beslenip, oradaki Güllerin gibi olmasa da, onlara benzeme çabasında olmak istiyoruz.

Çünkü Seninle beraber, onları da seviyoruz ey Can!

Seven insan, sevdiğinin sevgisini kazanabilmek için, nelerini feda etmez ki!..

Çünkü Sen, bize, kendi canlarımızdan da önde gelirsin.

Senin hakkında yüce Allah şöyle buyurdu.

"Peygamber, mü'minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir; hanımları da annelerinizdir." (Ahzâb 6)

Biz bu sevginin neresindeyiz tam olarak bilemiyoruz, ama, Sahabe, bu sevginin zirvesindeydi.

"O'nun ayağına bir dikenin bile batmasına asla razı olamam, Ona dikenin batmasına tahammül edemem" diyerek, idam sehpasında bile, sevdasını haykıran Erkek Sahabeler; "Sen sağ olduktan sonra hiçbir felaketin önemi yok" diyebilen, eşini akrabalarını ve çocuklarını kaybeden Hanım Sahabeler ve benzerleri hep bu aşk uğruna feda-i can ettiler.

Allahu Teâla ne buyurmuşsa, onu yaşamaya çalışmışlardı onlar.

Biz de öyle olmak durumundayız.

Allah ne buyurmuşsa, o olmalı hayatımızda.

Bizim en büyük idealimiz, Allah ve Rasûlü'nü gerçek anlamda sevmek ve kendimizi de, Allah ve Rasûlü'ne sevdirmeyi başarabilmektir.

Bunu başarabilirsek, gerçek kulluğun tadını da duymuş oluruz.

Namazımızı Can Efendimizin kıldığı gibi kılmaya çalışmak; orucumuzu Can Efendimizin tuttuğu gibi tutmaya çalışmak; bütün hayatımıza Can Efendimizi yansıtma çabasında olmak.

İşte gerçek kulluk.

Bizim, bunu başarabilmemiz için, Senin sürekli bizimle beraber olman gerekiyor yâ RasûlallahL

Tıpkı, sürekli Sahâbe-i Kiramla beraber olduğun gibi.

Gel ey Gül, bizim de hayatımıza gel artık.

Gönder Rabbim, gülümüzü gönder artık bize de...

Nice zamandır gelmedin ey Nebi!

Firakınla içimiz dışımız yanıp kül oldu.

Nice zamandır yağmurlar yağdı, güneş çıktı, çiçekler açtı.

Sen yine gelmedin.

Dolu yağdı, kar yağdı; kış geldi, yaz geldi.

Sen yine gelmedin.

Bahar geldi, güz geldi.

Yine gelmedin Sen.

Nice günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar, asırlar gelip geçti...

Yine gelmedin yâ Rasûlallah!..

Yeryüzü nice zamandır sarardı, soldu; tekrar yeniden yeşerdi.

Güller açıp, mübarek Gül yüzün gibi gülümsediler. Fakat Sen yine gelmedin.

Bir yandan Sensizlik yanardağlarında yanarken, aynı zamanda da Sensizlik buzdağlarında donduk biz; gel artık ey Gül...

Gönder Rabbim, gönder artık Gülümüzü...

Gülümüzün örnekliği hakkında şöyle buyurmuştun çünkü.

"Andolsun ki, Allah'ın Rasûlü'nde, sizin için, Allah'ı ve âhireti arzu edenler, (Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar) ve Allah'ı çok zikredenler (ananlar) için, (uyulacak) en mükemmel bir örnek

vardır." (Ahzâb, 21).

Ey Nebi, Sana itaat boynumuzun borcu, imanımızın gereğidir.

Çünkü Sen mübarek sözlerinin birinde şöyle buyurmuştun.

"Bana itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur; bana isyan eden de, Allah'a isyan etmiş olur."

Biz kendimizi, her zaman Allah ve Rasûlü'ne muhatap düşünmüşüzdür.

Tıpkı ilk muhataplar gibi.

Böylece İslâm'ı bir miras olarak değil de, ana kaynağından, yani Allah ve Rasûlünden almış gibi, aşk ve muhabbetle dolu olmak, hayatımızın her anını da bu aşk ve muhabbetle yaşamak istiyoruz.

Yani Sahâbe-i Kiram gibi; her zaman diri, her zaman canlı.

Kur'ân âyetleri hep yeni geliyormuş gibi taptaze, sımsıcak yaşamak...

Ey Rabbimiz! 

Öyle bir iman ve aşka sahip olmak istiyoruz ki, "O'nun ayağına batacak bir diken, gelip benim yüreğime batsın!" diyebilecek ve bu seviyeye de gerçekten gelebilecek bir muhabbet istiyoruz Senden.

Ver Rabbimiz, O'nun muhabbetini ver bize de.

Yâ Rasûlallah!

Sorsan ki "Beni seviyor musunuz?" diye, belki her birimiz "Evet, evet seviyoruz" diye cevap veririz.

Fakat sorsan ki, "Kur'ân ve Sünnet çerçevesinde mi yaşıyorsunuz?" diye, işte o zaman mahcubiyetten kahroluruz yâ Rasûlallah!

Seni sevmek, boş lafla olmuyor, biliyoruz.

Yolunu yol edinmeyle oluyor.

İşte bunun için çalışıp çabalıyoruz zaten.

Ey Can!

Seni tanıyan, başkasını arar mı hiç?

Sana gönül veren, başka gönle konar mı hiç?

Senin getirdiklerinle hayat bulan, başka şeylerde hayat arar mı hiç?

Sana yöneldik Rabbimiz! Sana ve sevgili Habîbine...

Kur'ân ve Sünnet ile düzenlemek istiyoruz artık hayatımızı.

Her şeyimize yansıtmak istiyoruz, her şeyimizi.

Bütün bunlar, ancak ve ancak Senin lütfü kereminle olur.

Senin engin merhametinle olur Rabbimiz.

Döndür artık bizi. Sana ve sevgili Habibine döndür artık.

Yâ Rasûlallah!

Nasıl ki zor başladık yazmaya, öyle de zor bitiriyoruz mektubumuzu...

Son satırlarımızda da neyi, ne kadar ve nasıl yazacağımızı bilemiyoruz.

Sonsuz sevgi ve heyecanımıza bağışla ey Allah'ın Rasûlü!..

Mektubumuzu, oturup bir çırpıda yazamadık yâ Rasûlallah!

Yazamazdık da!..

Muhabbet deryasına dalıp, her cümleyi büyük bir aşk ile kurmamız gerekiyordu.

Bu da Senin hakkında kuru bilgi sahibi olmayla olmuyor Yâ Rasûlallah!

O havaya girmemiz, o bağlantıyı kurmamız gerekiyordu.

Bunun için mektubumuzu günlere, aylara ve hatta yıllara yaydığımız için, bir hayli dağınık oldu.

Belki, bir çok şeyi de, önemine binaen defalarca tekrarladık.

Bütün bunları, Sana olan sonsuz muhabbetimize bağışla ey Nebi!

Muhabbetin tekrarı, belki daha çok artırır muhabbetimizi...

Sevmek ve sevilmek; işte biz bunu istiyoruz yâ Rasûlallah!

Ey Rabbimiz!

Senin mübarek isimlerinden biri de Vedûd  ism-i şerifindir.

"Seven; çok seven. Sevilen; çok sevilen" demektir Vedûd.

Buna dayanarak deriz ki; sevgi, muhabbet, aşk yüceltir insanı.

Olgunlaştırır.

Böylece dünya âhiret dengesini kurdurur.

Sevgilerin başında şüphesiz ki, Senin sevgin gelir Rabbimiz!

Seni sevmenin yolu da, yine Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den geçiyor.

Çünkü O Can da bizim gibi bir insan idi.

"Ben de bir insanım. Fakat bana vahiy geliyor" buyurmuştu.

Yani, insanım ama, insan Peygamber.

Allah Rasûlü; Rasûlüllah!..

Yani Allah'ın elçisi...

Ey Rabbimiz!

"Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Çünkü O, kalplerinizde olan her şeyi bilir!" (Mülk, 13) buyurdun. Biliyorsun Rabbimiz; kalplerimizde olan her şeyi biliyorsun.

Görüyor, hissediyor ve anlıyoruz ki ey Rabbimiz; Seni sevmek, Peygamber Efendimizi sevmektir.

Can Efendimizi sevmek de, Seni sevmek demek...

Ey Rabbimiz!

İki Sevgilinin mübarek isimlerini bir araya getirdiğimizde, içimizdeki ateşi daha bir tutuşturdu.

Cenâb-ı Allah cc... Muhammed Mustafa sav... Rasûlallah...

Rasûl ve Allah!

Ey Rabbimiz!

Senin sevgini istiyoruz Senden.

Senin ve sevgili Habîbinin sevgisini istiyoruz.

Lütfunla, kereminle ikram et bize de Rabbimiz; ikram et...

Bunun yolunu göster bize!

Sen göstermezsen, biz göremeyiz Rabbimiz!

Sen öğretmezsen, biz öğrenemeyiz Rabbimiz!

Sen sevdirmezsen, biz sevemeyiz Rabbimiz!..

Sen göster, Sen öğret, Sen sevdir yâ Rabbi!..

Çünkü Sen şöyle buyurdun; "...İmana edenler, Allah'ı, başka her şeyden daha çok severler..." (Bakara, 165).

Rabbimiz!

Her şeyimizin üstünde Seni sevmeliyiz biz; Seni ve sevgili Habîb'ini...

Peygambersiz olmuyor işte; olmuyor. Hiçbir şey anlaşılmıyor Peygambersiz. Seni de bize anlatan O'dur Rabbimiz! Sen O'na anlattın, O da bize...

"Eğer kullarım, Beni, Senden sorarlarsa, (bilsinler ki) Ben (onlara) gerçekten çok yakınım. Bana dua edenin yakarışına (her zaman) karşılık veririm, duasını kabul ederim. Öyleyse, onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana layıkıyla iman etsinler ki, doğru yolu bulabilsinler" (Bakara, 186).

Demek ki, gerçekten doğru yolu bulmanın, en doğru yolu, Senin davetine koşmaktır Rabbimiz.

Sana ve Peygamberine, ancak Sizin davetinizle ulaşabiliriz.

Bunun için görecek göz, hissedecek gönül, idrak edecek beyin lazım.

Bütün bunlar da, hep Sendedir Rabbimiz; hepsi Sende...

Çünkü Sen, "...Allah bir kimseye nur (ışık, aydınlık, yol) vermediyse, artık onun için hiçbir aydınlık yoktur!" (Nur, 40) buyurdun.

Nur istiyoruz Senden Rabbimiz!

Işık istiyoruz.

Aydınlık istiyoruz.

"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kapmayın; ayrılığa düşmeyin... (Âl-i İm-rân, 103).

Sımsıkı tutunmak istiyoruz Kitabına...

Sımsıkı yapışmak ve asla kopmamak.

Senin Kitabını, başka kitaplara tercih etmek; Senin yolunu da, başka yollara tercih etmek istiyoruz yâ Rab-bi!

Bunun için de, Peygamber ve Ashabını çok iyi tanımamız lazım.

Çünkü Senin Kitabına sımsıkı tutunmanın ne anlama geldiğini ve nasıl yaşandığını pratik olarak, ilk yaşayanlar onlardı.

Peygamber Efendimize bu bağla bağlanabilirsek, dünya ve âhiretimizi de kurtarmış oluruz.

Öyleyse Gülümüzü gönder bize; Nurumuzu gönder.

Gönder Rabbimiz, gönder artık Gülümüzü...

Yâ Rasûlallah!

"Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılırsanız, asla (sapıklığa), dalâlete düşmezsiniz. Onlar;

Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnetidir!" buyurmuştun.

Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnet'i...

Allah ve Rasûlü'ne ulaşmanın yolu, bu iki esastan geçmekteyse madem, önce Rabbimizden diliyoruz bunu, sonra da Senden yâ Rasûlallah!

Başka kimden isteyebiliriz ki; başka kimin gücü yeter buna!..

İman ve amel bundadır. Aşk ve muhabbet bunda...

Allahu Teâlâ hazretlerini, O'nun istediği gibi seve-bilmemiz için, yine Senin rehberliğine ihtiyacımız var yâ Rasûlallah!

Çünkü Sen de bir insansın.

Allah'ımızın emir ve yasaklarını bize getiren de Sensin.

Bizi Allah'ımıza götürecek olan da yine Sen... Ey Allah'ın Rasûlü!

Sen Allah'ın sevgilisisin. Sevgilinin sevgilisisin Sen.

Sen bizim örneğimiz, önderimiz, şefaatçimizsin...

Sen bizim rehberimizsin.

Peygamberimizsin.

Efendimizsin...

Ey Can!

Yüksek müsaadelerinizle, kalbî selâm ve muhabbetlerimizi iletir, sonsuz hasret ve özlemlerimizle, şefaatini talep ederiz ey Gül yüzlü Gül Peygamber...

Peygamberimiz...

Efendimiz.

Canımız...

Ciğerimiz.

Her şeyimiz bizim...

Salât ve Selâm olsun Sana ey Can!..

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Rasûlallah!

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Habîballah!

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Nebiyyallah!

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Halîlallah!

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Şefiallah!

Es-salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ seyyid'el-evvelîn ve'l-âhirîn ve selâmün alel mürselîn ve'l-hamdulülah-i

Rabbi' l-âlemin!

Es-selâm-ü aleyküm ve rahmetullah-i ve berekâtüh-u... Es-selâmü aleyküm yâ Rasûlallah


DUALARINIZ KABUL ALEMİNİZ MAKBUL OLSUN 

SEHER KILIÇ

 
SAAT
 
@SİTE YÖNETİMİ@
 
SEHER AND FADİME
@HaFtAnIn $ÖzÜ@
 
нαуαт мєя∂ινєηιηι çιкαякєη ѕєν∂ιкℓєяιмιzє ιуι ∂ανяαηαℓιм σ мєя∂ινєηι ιηєякєη уιηє αуηι кιşιℓєяℓє кαяşιℓαşα¢αğιz
Haftanın en iyi sitesi
 
www.allraportal.tr.gg
 
Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!

HANGİ GÜN DOĞDUN?

Dogdugunuz tarihi yazın ve hesapla tusuna basin

Dogdugunuz ay(1-12):

Dogdugunuz gun (1-31):

Dogdugunuz yil(ornek:2007):

Dogdugunuz tarih:

DOGDUGUNUZ GUN:

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol